Günün birinde bir çiçekle su karşılaşırlar. Bir kırda tanırlar birbirlerini tanıdıkça severler. Çok mutludur çiçek, suya aşık olmuştur. Hayatında ilk kez aşkı tatmaktadır. Renk renk açar, etrafına güzel kokular saçar, sırf suyun hoşuna gitsin diye …
Suda çiçeğe aşık olmuştur. Yine de biraz tedirgindir. Çünkü ilk kez karşılaşıyordur bu duyguyla. Günler geçer ve çiçek dayanamaz suyun kendisini sevip sevmediğini düşünmeye başlar. Su fazla ilgilenmemektedir çiçekle.
Oysa çiçek ilgisizliğe alışkın değildir. Dayanamaz birgün suya “Seni seviyorum” der. Suda yanıt verir ona “Ben de seni seviyorum”….
Ama yine de ilgisizdir su. Çiçek sabırlıdır. Hep beklemektedir. Beklerken de sürekli “seni seviyorum” demektedir. Su da hep aynı yanıtı vermektedir. “Ben de seni seviyorum.
Solmaya başlamıştır çiçek. Artık o neşeli, renk renk açan etrafa güzel kokular saçan çiçek yoktur. Bir kez daha “Seni Seviyorum” der çiçek suya, su aynı yanıtı verir “Ben de seni seviyorum” Yataklara düşer çiçek . Hastadır artık, eğilmiştir boynu. Su çiçeğin başında beklemektedir. Ama sevdiğine emin olduğu çiçeğin neden hastalandığını bilememektedir, yardım edememektedir. Çaresiz bu işleri bilen birini çağırır su. Bilge kişi gelip muayene eder çiçeği. Hüzünlüdür. Çünkü çiçek artık kurtulamayacak bir duruma gelmiştir. Suya dönüp “Artık durum ümitsiz” der. Merak eder su sevgilisi çiçeğin nasıl bu hale düştüğünü “Nedir benim çiçeğimi böylesine hasta eden şey?” diye sorar bilge kişiye. Bilge kişi suya bakar ve cevabını verir “Çiçek hasta değil. Sadece susuz kalmış”.